16’sında canlı canlı yakılan bir kardeşin hikayesi

16’sında canlı canlı yakılan bir kardeşin hikayesi

Maraş katliamında diri diri yakılarak katledilen 16 yaşındaki Ali Tıraş’ın sürgünde yaşayan ablası Ayşe Tıraş’ın yüreğinde 36 yıldır dinmek bilmeyen bir acı var. Katliamda yaşananları vahşetin ötesi olarak değerlendiren Ayşe ana, “kimse ama kimse bu katliamı unutmasın” diyor.

19 – 28 Aralık 1978 tarihleri arasında derin devletin eliyle gerçekleştilen Maraş Katliamı’nın İsviçre’de yaşayan canlı tanıklarından Ayşe Tıraş yaşananları ve yaşadıklarını ANF’ye anlattı. Katliamda yakılarak katledilen kardeşi Ali Tıraş ve iki yakınını kaybeden Ayşe Tıraş daha 22 yaşındayken yaşadığı bu olayların etkisini katliamın üzerinden 36 yıl geçmesine rağmen hala üzerinden atamamış.

Görüşmek amacıyla gittiğim evinde gözyaşları içerisinde “Gel oğul o vahşeti anlatmamız gerek kimse unutmasın diye” cümleleriyle karşılarken beni daha 16 yaşındayken katliamda diri diri yakılan kardeşinin acısını bir an olsa bile unutmadığı röportajım boyunca hiç durmadan akıttığı gözyaşından fark ediliyordu.

Maraş’ın Elbistan ilçesinde doğup büyüyen Ayşe Tıraş bölgedeki diğer kadınlar gibi daha çocuk yaşlarda tanışır yaşamın zorluğuyla. Bölgede yaşanan ekonomik sıkıntılardan kaynaklı babası ve Ali Tıraş, 3 erkek kardeşi katliamdan yaklaşık 2 yıl önce Almanya’ya çalışmak için gider. Ayşe Tıraş, annesi ve kız kardeşiyle bir süre Elbistan’da yaşar, daha sonra bazı problemlerden kaynaklı Maraş merkeze bağlı Bağlarbaşı mahallesine göç etmek zorunda kalır. Bu sürede Almanya’da olan kardeşleri Ali Tıraş aileye destek olmak için geri gelir.

Katliamdan önceki yaşamlarını böyle özetleyen Ayşe Tıraş “Ali bizim için geldi Almanya’dan sonra” diyerek gözyaşları içerisinde başlıyor katliamda yaşadıklarını anlatmaya.

‘TABUTLAR İÇERİSİNDE SİLAHLAR TAŞIDILAR CAMİYE’

Elbistan’dan göç ettikten sonra Maraş merkeze bağlı Bağlarbaşı Mahallesinde annesi, bir kız kardeşi ve Almanya’dan geri dönen erkek kardeşi Ali Tıraş ile birlikte yasarken olayların başladığını duyduklarını anlatan Ayşe Tıraş, olayların tam nasıl olduğunu bilmediğimiz için kısa sürede sakinleşir diye düşündüklerini dile getirdi.

“Daha sonra iki öğretmenin öldürüldüğü ve olayların gittikçe büyüdüğünü duyduk ama yine de yapacağımız bir şey olmadığından kaynaklı sessizce beklemek sorunda kaldık bazı şeyleri. Bir gün bizim mahallede bulunan camiye insanların sırtında iki tabutu getirdiğini gördük. Hatta birkaç akrabam da gidip tabutları sırtladılar camiye kadar. Geri döndüklerinde ‘ne vardı bu tabutların içerisinde çok ağırdı belimiz kopacaktı neredeyse’ dediler. Nereden bilelim insanlık gereği yardım etmeye çalıştığımız tabutların içerisinde bizi öldürmek için silahlar getirdiklerini. Tabutlar camiye alındıktan sonra camiden herkes gelsin emanetini alsın anonsları yapıldı. Ve insanlar camiye giderek silahları alıp mahallede “Allah hu Ekber”, “Alevi öldüren cennete gider” sloganlarıyla önceden kırmızı boya ile işaretlenmiş Alevilerin evlerine saldırmaya başladılar. O gün onlara karşılık vermeye çalışan bir kaç kişi vahşice öldürüldü. Öldürdükleri yetmiyormuş gibi ölülerin bedenlerini parçalıyorlardı. Alevilerin evlerindeki eşyaları dışarı atıp yakmaya başladılar. İnsanlar korkuyla ne yapacağını bilmeden evlerin altında bulunan sığınaklara saklanıyor veya kaçmaya çalışıyorlardı”.

İNSANLAR KORKUYLA KARA MARAŞ MAHALLESİNE SIĞINIYORLARDI

Yaşadıkları olayların katliamın kaçıncı gününde gerçekleştiğini tam olarak hatırlamayan Ayşe Tıraş, o gün yaşananlardan sonra Bağlarbaşı mahallesindeki birçok Alevinin, Alevilerin yoğunlukta yaşadığı Kara Maraş mahallesine gittiğini söyledi.

“O gün bizim mahalleye başlayan saldırıdan sonra annem beni, kız kardeşimi ve erkek kardeşim Ali’yi daha güvenilir olur diye Kara Maraş mahallesinde bulunan kirvemin evine gönderdi. Annem hayvanlarımız olduğu için bizimle gelmedi. Ben kardeşlerimle kirvemlere gittik. Olaylar orada da yaşanılıyordu. Ama orada bulunan Aleviler de onlara karşılık verdiği için ilk günlerde orada büyük bir tehlike yoktu. Diğer taraflarda olaylar büyüdüğü için kirvem kardeşim Ali’yi annemi de getirmesi için arabayla Bağlarbaşı mahallesine gönderdi.”

‘ALİM GELMEDİ Mİ DAHA’

Kardeşi Ali’nin evlerine kadar gittiğini, annesine “Anne hemen gidelim, ama ben çok açım, bir şeyler yiyeyim öyle çıkalım” dediğini aktaran Ayşe Tıraş, “Annem de o sıra komşu evlerde sığınaklarında bulunanları da birlikte götürmek için dışarı çıkıyor. Ama döndüğümde Ali’yi evde bulamıyor. O telaşla Kara Maraş mahallesine kadar geldi. Ali nerde diye anneme sorduğumuzda ‘burada değil mi Alim gelmedi daha’ diye cevap verince biz Ali’yi ’de yakaladıklarını anladık” diye konuştu.

‘ASKER SADECE YAŞANANLARI İZLEDİ’

Annesinin geri gelmesinden sonra Kara Maraş Mahallesi’nde de olayların gittikçe yoğunlaştığını, askerin mahalleye gelmesine rağmen sadece olayları izlemekle yetindiğini ifade eden Ayşe Tıraş şöyle sürdürdü anlatımını: “Asker mahallede yaşananları sadece izlemekle yetindi. Onlarca insan gözlerimin önünde katledildikten sonra orada bulunan Alevileri sözde korumak için Devlet Su İşleri Binası’na topladı. Ama aradan biraz zaman geçtikten sonra askerin alanı boşalttığını fark ettik. Bunun üzerine faşistlerin saldırmaya başladı. Aramızdaki bazı kişilerin silahlarla faşistlere karşılık vermesinden dolayı biz kurtulduk.”

ONLARCA İNSANIN PARÇALANMIŞ VÜCUTLARI VARDI

Olayların sakinleşmesinin ardından kardeşini aramaya başladıklarını anlatan Ayşe Tıraş bu süreçte gördüklerini bir vahşetin ötesinde olarak gözyaşlarıyla ifade ediyor.

“Bu sürede olayları duyan babam Almanya’dan gelip ilk olarak Bağlarbaşı mahallesine gidiyor. Bizi orada görmeyince hepimiz öldük diye düşünüp Kara Maraş mahallesine kadar kan ter içinde geldi. Bizi orada görünce biraz sevindi, ama Ali’nin yokluğunu fark edince günlerce kendine gelemedi. Daha sonra Ali’yi aramaya başladık sağ bulamayınca katledilen insanların cenazelerinin toplandığı Maraş Hastanesi morguna gittik orada gördüklerimiz insanlık dışıydı. Orada benim kendi akrabam olan İbrahim Usta’nın parçalanmış cesedini gördüm onun dışında çok sayıda kadın, erkek, çocuk öldürülmüştü. Kadınların göğüslerine çiviler çakılmış, erkeklerin cinsel organları kesilip kadınların üzerine atılmış haldeydi” diyerek katliamın vahşet boyutlarını anlattı.

KARDEŞİMİ KAZANDA YAKMIŞLARDI

Kardeşini hastane morgunda bulamadığını söyleyen Ayşe Tıraş, kardeşinin kazanda yakılmış cesediyle karşılaşmalarını ise şöyle anlatıyor: “Mahallemize geri döndük birçok yere baktık yine bulamadık en son yan komşumuzun evinin bodrumuna girdik. Orada ağzı kapalı büyük bir kazan vardı. Kapağını açtığımızda yakılmış bir ceset gördük. Cesedi kazandan çıkarınca fark ettik ki o ceset kardeşim Ali’ye ait. İnsan bu kadar mı acımasız olur.

O ana tanıklık eden birisi kardeşimin önce çırılçıplak soyulduğunu, daha sonra sünnet olmadığı fark edilince kazanda diri diri yaktıklarını söyledi. Kardeşimin cenazesini kazandan çıkardıktan sonra annemin ısrarı üzerine asker bir dişini söküp verdi. Ali’den bize geriye kalan sadece o. Daha sonra kardeşimin cenazesini de oraya gömmek zorunda kalmadık, çünkü asker izin başka yere götürmemize izin vermedi.”

KİMSE AMA KİMSE BU KATLİAMI UNUTMASIN

Kardeşinin cenaze işlemlerinden bir süre sonra ailesiyle birlikte Almanya’ya daha sonra evlenerek İsviçre’ye yerleşen Ayşe Tıraş, yüreğindeki acının bir gün bile dinmediğini dile getirerek son olarak şunları söyledi: “Kimse ama hiç kimse bu katliamı unutmasın. Biz Kürt, Alevi olduğumuz için katledildik. Acılarımızı dile getirmek için yaktığımız Kürtçe ağıtlara bile izin vermediler. Herkes çocuklarına bu katliamların üzerinden bin yıl geçse de kimse unutmasın diye anlatsın. Kimse benim gibi Şengal, Kobanê’de yaşananları anlayamaz. Ben o katilleri iyi biliyorum. O gün yaptıklarını bugün yine yapıyorlar. Her Kürt elinden ne geliyorsa yapsın.”